Ayaklarımı dar zamanların prangalarına kaptırdım ben
öyle hasretim ki yalnız ve yalnız sana kul olmayı
Cümle dilenciliklerden kurtulmayı
öyle hasretim ki göğsümde sakladığım kanadı kırık serçeleri
Rahmetinin yuvasına uçurmaya...
Ben unutuş uçurumların dibinde unutulmuş bir cesedim
Ben benlik ve bencillik yabancılıklarında
Evine yol bulamayan bir yitirmişim
Çok özledim En Sevgilinin en çok sevdiği yerde durmayı
Öyle hasretim ki öyle muhtacım ki
En Sevgilinin en çok sevildiği halde olmaya
Güneş doğar batar secde eder
Ağaç meyve sunar secde eder
Arı balı yapar secde eder
Bunu seyreden insan ne eder?
İnsanın tabii halidir secde
Henüz anne karnında bir ceninken kapanmıştır o yerlere!
Rahmet çöllerinde, rahlemi kurdum,
Gözlerimde seller, vakfeye durdum,
Safâ'ya, Merve'ye, Kâbe'ye sordum;
Mîrâc yok dediler.. Secdeden gayrı...
Çok şükür! Rahmetinin, farkındayım nicedir,
Sensiz geçen saniye, sabahsız bir gecedir.
Bilirim.. Senin affın, azâbından yücedir;
Yetmiyor kudretine, hiçbir söz, hiçbir lisan;
Nasıl olur da Sana, secde etmez bir insan! .
'Sana ağır gelen o bir SECDE var ya,
binlerce secdeden alıp kurtarır seni.'
Gördüm ki, insanın iki düşmanı,
Biri kendi nefsi, biri şeytanı,
Dedim: kuşansam mı kılıç kalkanı?
Silah yok dediler.. Secdeden gayrı...
Kıyam, kıraat, rükû, peşinden secde gelir,
Artık duru gönüller bin türlü vecde gelir!
…Yalnızlığa tek çare, RABBİME secde...